13 Mayıs 2012 Pazar

PUSULA YAPIMI


Pusula son derece basit bir alet. Jiroskopik pusulaların tersine manyetik pusulalarda, çok hafif küçük bir mıknatıs, neredeyse sürtünmesiz bir pivot noktası üzerinde durur. Mıknatısa genellikle iğne denir. İğnenin bir ucu "N" ile işaretlenir ve belli bir renkle boyanır, böylelikle kuzeyi gösterdiği belirtilir. Yüzeysel olarak bakıldığında pusulayla ilgili her şey işte bu kadar!




Pusulanın neden çalıştığıysa daha da ilginç. Dünya"nın, içinde koskocaman bir manyetik çubuk barındırdığını düşünelim. Pusulanın kuzey ucunun kuzey kutbunu göstermesi için, Dünya"nın içine gömülü olduğunu varsaydığımız bu koskocaman mıknatıs çubuğun güney ucunun, Kuzey Kutbunu gösteriyor olması gerek (şekilde görüldüğü gibi). 
Dünya"yı böyle düşündüğümüzde, mıknatıslara ilişkin "karşıtlar birbirini çeker" kuralına göre, pusula iğnesinin kuzey ucu, Dünya"nın içine gömülü olduğunu varsaydığımız mıknatıs çubuğunun güney ucunu, böylelikle de kuzeyi gösterecek.

Tam olarak doğrusunu söylemek gerekirse, Dünya"nın içinde gömülü olduğunu varsaydığımız mıknatıs çubuğun, Dünya"nın dönme ekseni boyunca değil de merkezden biraz sapmış olduğunu hatırlayalım. Hemen hemen bütün iyi haritalarda, farklı bölgelerde nasıl bir sapma olduğu gösterilir (çünkü gezegenin neresinde olduğunuza bağlı olarak, bu biraz farklılık gösterir).

Dünya"daki manyetik alan yüzeyde oldukça zayıf. Sonuçta Dünya gezegeninin çapı yaklaşık 8000 mil civarında olduğundan, pusulamızı etkileyecek manyetik alanın uzun bir yol kat etmesi gerekiyor. İşte bu yüzden pusulalarda hafif bir mıknatısa ve sürtünmesiz bir yataklamaya ihtiyaç var. Aksi taktirde Dünya"nın manyetik alanı pusula iğnesini döndürmeye yetmeyecektir.






"Dünya merkezine gömülü büyük bir mıknatıs çubuk" benzetmesi, Dünya"nın niçin manyetik alana sahip olduğunu açıklıyor; ancak gerçekte neler olduğunu anlatmaya yetmiyor. Gerçekte neler oluyor?

Kimse gerçekte neler olduğunu bilmiyor, ancak yürürlükteki kuram, yukarıdaki şekilde de görüldüğü gibi, Dünya"nın merkezinin çoğunlukla erimiş demirden (kıpkırmızı) oluştuğunu düşündürüyor.

Fakat merkezin en orta noktasındaki basınç o denli yüksek ki, süper sıcak demir, kristalize olup katılaşır. Dünya"nın dönüşünün yanı sıra, çekirdekten yayılan ısıyla oluşan dikey hava akımı (konveksiyon), sıvı demirin dönel bir biçimde hareket etmesini sağlar. Sıvı demir tabakadaki bu dönel güçlerin, dönme ekseni etrafında zayıf manyetik güçler yarattığına inanılır.

Dünya"nın manyetik alanı çok zayıf olduğundan, pusula, herhangi bir şeyin yarattığı çok hafif manyetik alanların saptayıcısından başka bir şey değildir.

Mariana Çukuru (Challenger Çukuru)


Mariana Çukuru (Challenger Çukuru), Dünya üzerinde en fazla derinliğe sahip noktadır. Büyük Okyanus’ta, Guam Adası’nın güney batısında, Japonya ve Endonezya arasında, iki ülkeye de hemen hemen eşit mesafede yer alır. Derinliği, yapılan son ölçümlere göre tam olarak 11.033 metredir. Uzunluğu 2.542 kilometre, genişliği ise 69 kilometredir.

Okyanussal nitelikte iki plakanın çarpıştığı sınırda derin çukurlar oluşabilir. Mariana çukuru da, Pasifik Plaka ile Mariana Plakası’nın çarpışması sonucu oluşmuş bir çukurdur ve iki plaka sınırındadır.

Suyun içine atılan 1 kilogram kütleli metalin tabana ulaşması, 1 saat gibi bir süreyi bulmaktadır. Ancak, suyun yoğunluğu, metalin özkütlesi de hesaba katıldığında, tabana ulaşma süresi daha da artabilir ya da azalabilir. Dip noktasındaki basınç ise yeryüzündeki basınca göre yaklaşık 1000 kat daha fazladır.



Mariana Çukuru’nda yaşam belirtileri de bulunmaktadır. Yapılan araştırmalar, aşırı basınç ve soğuk ortamlarda yaşayabilen birçok mikroorganizma, balık ve yengeç türünü ortaya çıkarmıştır. 300 dereceye ulaşan volkanik püskürmeler ve buradan çıkan sülfürü metabolize edebilen bakteriler buradaki yaşamın temel dayanağını oluşturur. Bu kadar derinde yaşayan balık türlerinin hayatları yüzlerce yılı bulabilmektedir. Buradaki canlıların, çok eski prehistorik dönemlerden bu yana değişime uğramadan kaldığı düşünülmektedir.

23 Ocak 1960′da, İsviçreli bilim adamı Jacques Piccard ile ABD Donanması’ndan Teğmen Donald Walsh, Trieste Batiskapı içinde Mariana Çukuru’na inebilmeyi başaran ilk insanlar olmuşlardır. İlk anda 10.916 metre (35.813 feet)’lik bir derinliğe inildiği hesaplanmış, ancak 1995 yılında yapılan ölçümlerde esas derinliğin 10.911 metre (35,797 feet) olduğu anlaşılmıştır. Derin noktaya iniş yaklaşık 3 saat 15 dakika sürmüş, burada 20 dakikalık bir sürenin ardından tekrar yüzeye çıkılmasıyla toplamda 5 saatlik bir sürede dalış ve yüzeye çıkış tamamlanmıştır.

KITALARIN ADLARI NEDEN HEP A HARFİYLE BAŞLAR???



Kıta adlarının niçin hep A harfi ile başladığı çok merak edilir. Sanki bunun esr...arlı bir sebebi varmış gibi öğrenciler, öğretmenlerine çoğu kez bunu sorarlar; hatta coğrafya kitabı yazanlara mektupla başvuranlar bile olur.

Kıta adları zamanla değişikliklere uğrayarak bugünkü şeklini almıştır. Asya ve Avrupa kelimeleri büyük bir olasılıkla Fenike kökenlidir. İlk Çağın ünlü gemici ve tüccarları, Ege denizinin doğu kıyısındaki bölgeye yani Ege Bölgesine Açu (Asu), batı kıyısındaki bölgeye de Ereb adını vermişlerdi. Bunlardan Açu, Güneşin doğduğu, Ereb ise battığı yön anlamına gelir. Açu kelimesinin, Ege Bölgesinin kuzey kesimindeki bir yörenin tarih öncesi çağlardaki, adı olan Assuvadan türemiş olması da olasıdır. Bu adlardan Açuya da Assuva zamanla Asya, Ereb ise Avrupaya dönüşmüştür. Roma İmparatorluğu döneminde Asya, Ege Bölgesindeki geniş bir idarî birimin adı idi. Zamanla bu adın kapsadığı alan genişledi; bütün Asya Kıtasının adı oldu.

Erebin kapsamı da zamanla batıya doğru genişledi ve o da bir kıtanın adı oldu. Biliyorsunuz, batı dillerinde bu kıtanın adı E harfi ile başlar. Ama Türkçede biz Evrupa değil Avrupa diyoruz. Afrika adına gelince, bu ad sonradan bütün kıtaya verilmiş bir isimdir. İlk Çağda Afrika adı sadece bugün Tunusun bulunduğu bölgeyi kapsıyordu. Kıtanın o zamanlar bilinen bütün kuzey yarısına ise Libya deniyordu. Zamanla Afrika bütün kıtanın, Libya ise bir ülkenin adı hâline geldi.

Amerika adının, Americo Vespucci (Ameriko Vespuçi) isimli bir denizci ve gezginin ilk isminden türediğini herhalde biliyorsunuzdur. Günümüzde Okyanusya adı verilen Avustralya'ya gelince, eski denizciler ve coğrafyacılar, Güney Yarım Kürede büyük bir karanın bulunduğunu sanıyorlardı. Bu karaya da Lâtince La Terra Australis yani "Güney Karası" adını vermişlerdi. Avustralya adı, işte bu ismin sonundaki güney anlamına gelen "australis" sıfatından türemiştir. Antarktika ise Arktika da denilen Kuzey Kutup Bölgesinin karşıtı demek olan yapma bir addır (anti + Arktika).Devamını Gör
Kıta adlarının niçin hep A harfi ile başladığı çok merak edilir. Sanki bunun esrarlı bir sebebi varmış gibi öğrenciler, öğretmenlerine çoğu kez bunu sorarlar; hatta coğrafya kitabı yazanlara mektupla başvuranlar bile olur. Kıta adları zamanla değişikliklere uğrayarak bugünkü şeklini almıştır. Asya ve Avrupa kelimeleri... büyük bir olasılıkla Fenike kökenlidir. İlk Çağın ünlü gemici ve tüccarları, Ege denizinin doğu kıyısındaki bölgeye yani Ege Bölgesine Açu (Asu), batı kıyısındaki bölgeye de Ereb adını vermişlerdi. Bunlardan Açu, Güneşin doğduğu, Ereb ise battığı yön anlamına gelir. Açu kelimesinin, Ege Bölgesinin kuzey kesimindeki bir yörenin tarih öncesi çağlardaki, adı olan Assuvadan türemiş olması da olasıdır. Bu adlardan Açuya da Assuva zamanla Asya, Ereb ise Avrupaya dönüşmüştür. Roma İmparatorluğu döneminde Asya, Ege Bölgesindeki geniş bir idarî birimin adı idi. Zamanla bu adın kapsadığı alan genişledi; bütün Asya Kıtasının adı oldu. Erebin kapsamı da zamanla batıya doğru genişledi ve o da bir kıtanın adı oldu. Biliyorsunuz, batı dillerinde bu kıtanın adı E harfi ile başlar. Ama Türkçede biz Evrupa değil Avrupa diyoruz. Afrika adına gelince, bu ad sonradan bütün kıtaya verilmiş bir isimdir. İlk Çağda Afrika adı sadece bugün Tunusun bulunduğu bölgeyi kapsıyordu. Kıtanın o zamanlar bilinen bütün kuzey yarısına ise Libya deniyordu. Zamanla Afrika bütün kıtanın, Libya ise bir ülkenin adı hâline geldi. Amerika adının, Americo Vespucci (Ameriko Vespuçi) isimli bir denizci ve gezginin ilk isminden türediğini herhalde biliyorsunuzdur. Günümüzde Okyanusya adı verilen Avustralya'ya gelince, eski denizciler ve coğrafyacılar, Güney Yarım Kürede büyük bir karanın bulunduğunu sanıyorlardı. Bu karaya da Lâtince La Terra Australis yani "Güney Karası" adını vermişlerdi. Avustralya adı, işte bu ismin sonundaki güney anlamına gelen "australis" sıfatından türemiştir. Antarktika ise Arktika da denilen Kuzey Kutup Bölgesinin karşıtı demek olan yapma bir addır (anti + Arktika).

YÜZENADA


İşte coğrafya kitaplarına girecek, bulmacalarda karşınıza çıkacak yeni bir kavram: Yüzenada. Kısaca, rüzgara göre yer değiştiren adalara deniyor. Olmaz öyle şey demeyin, Türkiye’den 8’i şimdiden dünya yüzenadalar listesine girdi. İki coğrafya uzmanı, 2002’den beri bu işle uğraşıyor; yörenizde, memleketinizde yüzenadalar varsa Atatürk Üniversitesi’ne bildirin, dünya listesine girsin. Dört tarafı su...larla çevrili kara parçasına ada denir. Peki ya ada sağa-sola kıpraşıyor, durduğu yerde durmuyorsa? O zaman yüzenada. Yolunuz Akşehir, Eber ya da Turnalar Gölü’ne düşerse, siz siz olun oturduğunuz yere, dinlendiğiniz ağaç gölgesine dikkat edin. Çünkü belli olmaz, yer altınızdan kayabilir, daha doğrusu ne olduğunu bile anlamadan kendinizi gölün ortasında bulabilirsiniz.

BİLİNEN YÜZENADALAR

BİNGÖL: Solhan İlçesi, Hazarşah Köyü Turnalar Gölü’nde 3 tane.

ERZURUM: Olur İlçesi, Ormanağazı Köyü Sülük Gölü’nde 1 tane.

ADIYAMAN: Çat Baraj Gölü’nde sular kabarınca yüzenadalar ortaya çıkıyor.

KAYSERİ: Sultansazlığı’ndaki gölcüklerde yüzen sazadaları oluşuyor.

DENİZLİ: Işıklı Gölü’nün değişik kesimlerinde “hopa” denilen adalar.

İÇEL: Gülnar İlçesi, Demirözü Köyü Adalıgöl’e ismini veren ada.

AFYON: Eber Gölü’nde 1 tane.

KONYA: Akşehir Gölü’nde 1 tane.

Coriolis kuvveti




İzlanda'nın güneybatı açıklarında "Soğuk ve alçak basınç" (cold low) alanlarındaki hava hareketlerinin görüntüsü. (4 Eylül 2003). Coriolis kuvvetinin etkisiyle kuzey yarım kürede hava ve rüzgârın hareket yönünün sağına saptırıldığı görülmektedir. 
Coriolis kuvveti, dönen bir platformun merkezinden karşı tarafına yürümeye çalışan biri tarafından anlaşılabilir. Yürümek istediği tarafa doğru dik açıyla itildiğini görür. Benzer şekilde, dönen yer kürenin yüzeyi üzerinde hareket eden hava, kuzey yarım kürede hareket yönünün sağına, güney yarım kürede soluna saptırır. Bu saptırma gücüne coriolis kuvveti denir. Fransız matematik ve fizikçisi, Gustave Gaspard Coriolis (1792-1843) onuruna atfen bu ad verilmiştir.

Coriolis kuvveti nedeniyle rüzgarlar irtifada izobarlara yaklaşık 10° açı ile neredeyse paralel, alçak basınca meyilli eser. Yeryüzünün sürtünme etkisi sonucu rüzgar alçak irtifada daha yavaştır, dolayısıyla coriolis kuvveti de daha zayıftır. Bunun sonucunda rüzgarın izobarlara yaptığı açı denizde yaklaşık 20°, karada da 30°'ye kadar çıkar.


Benzer olay, dünya gibi üç boyutlu dönen bir sisteme nazaran hareket ettiğinde müşahede edilir. Rüzgâr ve okyanus akımlarında bu kuvvetin etkisi görülür. Yörüngelerine dik hareket etme eğilimi gösterirler, bu kuvvetler uzun menzilli füzelerin yörüngelerinin hesaplanmasında önemli rol oynar.

Türkiye Gece Uydu Çekimi



Fotoğrafta gördüğünüz bu ilginç olay halk arasında Manhattanhenge olarak biliniyor. Her yıl ekinoks (Gece ve Gündüz sürelerinin eşit olduğunu dönemlere verilen isim) dönemlerinde Manhattan'ın 42. sokağında gerçekleşen bu olay çeşitli çevre düzenlemeleri sonucunda ortaya çıkmış.Doğu - Batı uzantılı 42. sokakta ekinoks dönemlerinde Güneş ve Ayı doğup batış anları görenleri büyülyecek bir manzarayı ortaya çıkarıyor.


Lut Gölünde % 26’yı bulan tuzluluk nedeniyle insan hiç kımıldamadan ve de yüzmeden suyun üstünde durabilir.


“Menderes” ismi Türkiye’nin Ege Bölgesindeki Büyük Menderes Nehrinin çizdiği büklümlerden alınarak, coğrafya literatürüne geçmiştir

GÖKYÜZÜ NEDEN MAVİDİR ?




Gökyüzünün mavi görünmesinin (dikkat! olmasının değil görünmesinin! çünkü normalde atmosferimiz daha doğrusu hava renksiz bir gazdır!) tek sebebi kırılma hadisesidir.

Güneş ışınları atmosfere girdiğinde atmosferdeki gaz moleküllerine ve toz parçacıklarına çarparak saçılır. Gün ışığı değişik dalga boylu birçok ışından oluşur. En kısa dalga boylu mavi ışınlar atmosferin üst tabakalarındaki küçük parçacılar tarafından hemen saçılırlar. Fakat kırmız ışık (ki en büyük dalga boylu ışıktır!) saçılmak için daha büyük parçacıklara çarpmak zorundadır.

Gökyüzü açık olduğunda, mavi ışık diğer ışıklara oranla en fazla saçılan ışıktır. Bu yüzden de gökyüzü mavi görünür. Mesela gökyüzü yoğun bulutlarla veya dumanla dolu olduğunda, tüm ışınlar nerede ise aynı oranda saçılır. Bu da gökyüzünün gri renkte görünmesine sebep olur.

Gün batımında veya doğumunda ise güneş ışınları atmosfere eğik girdikleri için daha fazla yol katetmek zorunda kalırlar. Bu yüzden daha çok ışın ve renk saçılır ve o posterlere konu olan, şahane gün doğumu ve batımını gözlemleyebiliriz. Çok az saçılmış olan kırmızı ışık ise güneşe ve ufuğa kızıl veya portakal görüntü verir.
Pakistan'da yaşanan bir selin arkasında bıraktığı izlerden biri de dev örümcek ağları oldu. Sudan kaçan örümceler ağaçlara kaçıp ağlarını ağaçlara örmüşler. Ağaçlara kaçan örümcek sayısı fazla olunca, ağaçlar tümüyle örümcek ağları ile sarmalanmış ve farklı bir görüntü oluşmuş. 

Görüntüsü ürkütücü olsa da bu ağların oldukça faydalı bir yönü var. Sel nedeniyle artan sivrisinekler bu ağlara takılıyor böylece sivrisinek nüfusu kontrol altında kalıyor. Bu sayede sivrisineklerle yayılabilecek hastalıkların yayılması azalıyor.

Kar Neden Beyazdır?




Albert Einstein, "Karanlık diye bir şey yoktur, karanlık ışığın yokluğudur." demişti. Işık, bizim görebilmemizin ana nedenidir. Eğer ışık olmasaydı hiçbir şey göremezdik. Renk ise ışığın gözün retinasına ulaşması ile ortaya çıkan bir algılamadır. Bu algılama, ışığın maddeler üzerine çarpması ve kısmen soğurulup kısmen yansıması nedeniyle çeşitlilik gösterir ki bunlar renk tonu veya renk olarak adlandırılır. Tüm dalga boyları birden aynı anda gözümüze ulaşırsa bunu beyaz, hiç ışık ulaşmazsa siyah olarak algılarız.
Bir elma kırmızı görünür çünkü elma yüzeyi ışıktaki renklerin çoğunu yutar ve sadece kırmızı ışık gözümüze yansıyınca elma yüzeyini kırmızı olarak görürüz.

Ya bembeyaz kar örtüsü? Kış aylarıyla birlikte gelen, etrafın ışıl ışıl aydınlık olmasına yarayan bu beyazlık içimizi huzurla doldurur. Elbette sokaklarda kar topu oynamak için de iple çektiğimiz bir görüntüdür. Hele ki şehir dışında araçların çok yoğun olmadığı bir bölgedeysek karın beyazlığı çok daha muhteşem yansır. Peki, kar neden beyazdır?
Bir kar kristalinin üzerine güneş ışığı düştüğünde, güneş ışığı kar kristali tarafından birkaç kez saçılır. Işığın hiçbir kısmı diğerine nazaran daha fazla yutulmaz ve saçılmaz. Yani ışıktaki tüm renkler eşit olarak geri yansıtıldığından karın rengi beyaz olarak görülür.

Doğru Bilinen Bir Yanlış Daha !


Çin Seddi’nin “insanoğlunun inşa ettiği ve aydan görülebilen tek yapı” olduğu düşüncesi çok yaygındır ama bu doğru değildir. İnsan eliyle yapılmış 


Dünyanın en şiddetli volkanik patlaması, 27 Ağustos 1883 tarihinde Endonezya’nın Krakatoa adasında meydana gelmiştir. En güçlü hidrojen bombası patlamasından 26 kez daha güçlü olan bu patlamada 38.380 kişi yaşamını yitirmiş, fırlayan kayalar 55 kilometre yükseğe çıkmış, patlama sesi 5.000 kilometre uzaktan duyulmuştur.


Hortumlar o kadar güçlüdür ki kurbağa, balık ve kuşları yutup sonra bunların yağmur gibi düşmesine yol açabilir. 1978’de İngiltere’de kaz, 1994 yılında Avustralya’da oluşan şiddetli bir fırtına sonucu yüzlerce tatlı su balığı yağmıştır.


Gökkuşağının sonu yoktur. Gökkuşağı aslında tam bir çember biçimindedir. Ancak insanlar sınırlı bir uzaklığı, yani ufka kadar olan uzaklığı görebildiği için ancak bu çemberin sınırlı bir bölümünü 

Dünya su rezervlerinin yalnız 3%'ü tatlısudur, kalan 97% tuzludur. Bu 3%'ün, 2%'si buzul olarak kuzey ve güney kutuptadır, ve yalnız kalan 1% göl, ırmak ve yeraltı suları olarak kullanımımıza açıktır.

DEV BALIĞA DEV FİYAT





Pakistan'ın güneyindeki Sind eyaletinin başkenti Karaçi'de insanların görmek için sıraya dizildiği ve üstünde gezindiği dev "balina köpekbalığı" dün açık artırma ile satıldı.Güncelleme:08 Şubat 2012 15:12 
Dev balık açık artırma sonucunda 1.7 milyon Rupiye (Türk lirasıyla yaklaşık 32 bin) satıldı.

Pakistanlıların akın akın görmeye koştuğu 7 ton ağırlığındaki 12 metrelik köpekbalığı ancak 5 vinç yardımı ile karaya çekilebilmiş, insanlar akın akın fotoğraf çektirmeye gitmişti

Tamamen doğal kalp şeklinde bir göl.



Norveç'te Kuzey kutbuna bin km uzaklıkta olan bu ada 
belki de dünyanın en güzel ve en ilginç yerlerinden bir tanesi.

Sevgilinize evlenme teklifi yapabilmek için çok romatik ve
daha önce başka birinin kullanmadığı bir metod arıyorsanız 
burası tam size göre. Tamamen doğal kalp şeklinde bir göl. 
Bu kalp şeklinin iklim değişikliklerinden dolayı buzul çağından
sonra oluştuğu tahmin ediliyor. 

Buzulların bu bölgede geri çekilmeye başlaması ardında 
35 metre uzunluğunda 27 metre derinliğinde olan kalp şeklinde 
bir boşluk bırakmış. Kalp boşluğu yağmur suları ile dolunca da 
ortaya bu güzel şekil çıkmış.

ANTARTİKA'NIN 4KM ALTINDA DEV GÖL BULUNDU !





Rus bilim adamları, Antarktika'da deniz seviyesinin yaklaşık 4 kilometre altında tarih öncesi döneme ait devasa bir buzulaltı gölünü ortaya çıkardı.Güncelleme:08 Şubat 2012 18:24 
Rus Arktik ve Antarktik Araştırmalar Merkezi (AARI), 20 yıldan fazla süren delme işlemlerinin ardından Rus ekibin Pazar günü Vostok Gölü'ne ulaştığını açıkladı.

Bilim dünyasında büyük heyecana yol açan keşfin, dünya yüzeyinin altındaki kadim ve bilinmeyen yaşamın yanı sıra benzer koşullara sahip diğer gezegenlerde yaşam arayışlarına ışık tutması bekleniyor.

Yeşil gezegende yaşamın kökenine dair sorulara yanıt verecek Vostok Gölü'nün Buzul Çağı öncesinde var olan mikrobik yaşam biçimlerini içerdiği düşünülüyor.


AARI Başkanı Valery Lukin, dünyada 20 milyon yıl boyunca gizli kalmış başka hiçbir yerin olmadığını söyleyerek keşfi, "bilinmeyenle karşılaşmak" olarak tanımladı.

Çalışmalara katılan Rus hidro-biyoloji uzmanlarından Vasiliy Pajarvi, yaptığı açıklamada, "Asıl araştırma buzulu mümkün olduğunca en derine kadar delerek kar altında 400 bin yıldan beri korunan küçük hava kabarcıklarına ulaşmak ve bunun içindeki karbondioksidi ölçmek" diye konuştu.

Deniz seviyesinin 3,8 kilometre altında bulunan Vostok Gölü, Antarktika'daki yaklaşık 400 bilinen buzulaltı gölünün en büyüğü. İlk kez 1996 yılında keşfedilen gölün yaklaşık 250 kilometre uzunluğunda ve 50 kilometre genişliğinde olduğu tahmin ediliyor

DÜNYANIN EN UZUN IŞIK SAÇAN ŞİMŞEĞİ;




-Dallas

Bugüne kadar etrafına en fazla elektrik saçan şimşek
ABD'nin Teksas eyaletinde meydana geldi. 
Waco'dan Dallas'a kadar ışık saçan bu dev yıldırım kütlesi 
etrafına çok güçlü bir ışık saçtı. 
Yakşaşık 190 kilometrelik bir alanda etkili oldu

AMERİKA VE ASYA KITALARI AMASYA'DA BİRLEŞECEK




Yale Üniversitesi'nden araştırmacılar 50 ila 200 milyon yıl içerisinde birleşeceğini tahmin ettikleri Amerika ve Asya kıtasının oluşturacağı yeni kıtaya 'Amasya' adını verdi.

Kıtaların en son 300 milyon yıl önce birleşerek Pangae süper kıtasını oluşturduğu tahmin ediliyor.

Yale Üniversitesi'ndeki bilim adamları, Amerika ve Avrasya kıtalarının 50 ila 200 milyon yıllık bir süre içinde birleşeceğini açıkladı.

Birbirine çarpacak diğer iki kıtanın ise Afrika ve Avustralya olacağı tahminini yapan bilim adamları, bu kıtaların, dünyanın yeni halinin iki önemli kara parçasını oluşturacağını belirtti.

Bir pamuk görünümdeki bulutların ortalama ağırlığı 300.000 tondur.

Dünya'nın kaç uydusu var?




En az yedi.

Hiç şüphe yok ki Ay (ya da gökbilimcilerin tabiriyle Luna), Dünya'nın yörüngesini tam olarak izleyen tek gök cismidir. Ama Dünya'ya Yakın Asteroidler (NEAs) olarak adlandırılan altı tane daha gökcismi var; bunlar Dünya'yı Güneş'in etrafından takip eder ve çıplak gözle görülemezler.

GELECEĞİ GÖREN HARİTA



Cografya ve harita uzmani ünlü Türk denizci Piri Reis'in 1513'te
çizdigi Afrika, Amerika ve Güney Kutbu'nu gösteren harita, ortaya
çikarildigi 1929 yilinda ortaligi karistirdi. Çünkü Güney Kutbu'nun kesfi, haritanin çizilmesinden çok sonra, yani 1818'de gerçeklesmisti.
Dahasi, Piri Reis'in haritasi, kitanin buz altinda kalmis sahil
kesimlerini de gösteriyordu.
Ancak kita üzerindeki buzlar, haritanin çizilmesinden tam 6 bin
yil önce erimisti.

24 Aralık 2011 Finlandya üzerindeki Aurora ışıkları.

Kar tanelerinin kristalizasyonu


Çapları 2-4 mm, ağırlıkları ise yaklaşık 0,005 gram'dır. Kar tanesi, oluşmaya başladığı zamanki sıcaklığa ve neme göre şekil alır. Nadiren yaklaşık -2 ° C derecede kar taneleri simetrik üçgen şeklinde oluşur. Kar tanelerinin çoğu çıplak gözle düzensiz görünür, ama resimlerde şekillerin çekiciliği nedeniyle mükemmele yakın görülebilir. İnce ve düz şekilli kristaller hava 0 ° C ila -3 ° C arasında oluşur. -3 ° C ila -8 ° C arasında kristaller iğne, içi boş sütunlar veya prizmalar (uzun ince kalem şekli) şeklinde oluşur. -8 ° C. ila -22 ° C arasında tabak şekline döner ve bazen dallı ve dendritik özellikler taşır. Sıvı ile buz arasındaki buhar basıncının maksimum farkı yaklaşık -15 ° C derecede görülür ve bu ısıda kristaller sıvı damlacıklarını tüketerek hızla büyürler. -22 ° C derece altında kristaller sütun şekline girer ancak çok daha karmaşık büyüme modellerine de sahiptir. Sütunlar, düzlemler, yan-düzlemler, kurşun-rozetler gibi şekiller oluşur. Eğer bir kristal yaklaşık -5 °C derecede sütun şeklinde bir büyüme eğiliminde ise, bu sütunlar daha sıcak bir havaya rastladığında sütunun sonunda bir tabak-plaka veya dendritik şekiller oluşur, ve bu kristallere "şapkalı sütun" denir


Eskimo dilinde kar yağışlarının farklarını tarif etmek için kullanılan yirmiden fazla sözcük vardır.


Hindistan’daki yıllık doğum sayısı, Avustralya’nın toplam nüfusundan fazladır.

Farklı bir açı ile " Yağmur "


Ağlayan Buzdağı




Deniz fotoğrafçısı Michael Nolan'ın çektiği bu çöken buzdağına dikkatli bakıldığında buzdağının ağlayarak yıkıldığını gösteriyor. Küresel ısınmanın nedeniyle yıkılan yani eriyen buzdağların sebebiyle yakın zamanda bazı ülkelerinin sular altında kalabilceğini uyarısında bulundu. Sanki Tabiat anada bunun farkında.

AY OLMASAYDI ?




Ay'ın dünya üzerindeki en büyük etkisi, çekim gücü nedeniyle onun kendi etrafındaki dönüş hızını yavaşlatıp, bildiğimiz günlük periyoduna getirmesidir. Ay'ın olmaması dünyanın dönüş hızının artmasına, yaklaşık 15 saatlik bir gün süresinin oluşmasına sebep olacak, günler kısalacak, canlılardaki biyolojik saat alt üst olacak, yaşam biçimleri ve yapıları farklılaşabilecek, buna ayak uyduramayanlar yok olacak, fırtına, kasırga gibi atmosferik olaylar çok şiddetlenecekti.

35 yıldır etrafımızda dönen garip bir küre.





Bu garip küre tam 35 yıldır Dünya'nın etrafında dönüp duruyor. Görevi ise oldukça ilginç...
Özellikle kara yoluyla yaptığınız yolculuklarda bir şehir sınırından içeri girerken o şehrin nüfusu, rakımı gibi bilgilerinin tabelalarda yeraldığını görmüşsünüzdür. Peki böyle bir tabelanın Dünya'mız için de olduğunu biliyor muydunuz?



Yukarıda görmüş olduğunuz silisli cam ergiyiğinden yapılmış 426 adet küp köşeli yansıtıcıdan oluşan kürenin adı LAGEOS. 1976 yılında beri Dünya'nın yörüngesinde dönen LAGEOS'un içerisinde yer küre hakkındabirçok bilgi bulunuyor

GÜNEŞ'TE FIRTINALAR KOPUYOR !




Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi'ne (NASA) ait Solar Dynamics Observatory (SDO) tarafından bu ay başında 30 saat süreyle yapılan gözlem sırasında çekilen inanılmaz fotoğraflarda, görkemli kasırga saatte yaklaşık 480 bin km hızla uzaya doğru yöneliyor.

Dünya'da hortumlara çok benzeyen ve bilim adamlarınca "güneşten yayılan gaz bulutu" olarak tanımlanan kasırga, Dünya'daki atmosfer basıncına bağlı oluşan kasırgaların tersine, Güneş'in manyetik alanlarındaki değişim hareketlerinden kaynaklanıyor.

37.000 Km Hızla Yaklaşıyor




Apofis’in adı verilen, “Kıta Katili” lakabı takılan göktaşının Dünya’yı vurma ihtimali bilim adamlarının uzun süredir üzerinde çalıştığı bir konu.

Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) uzmanlarına göre 20 milyon tonluk, 300 metre çapında Apofis adlı göktaşı saatte 37 bin km hızla Dünya’ya yaklaşıyor.

Eldeki hesaplara göre göktaşı 2029’da 32 bin kilometre yakınımızdan geçecek. İzlediği yörünge gereği tekrar Dünya’ya yönelecek olan göktaşı, 13 Nisan 2036’da en büyük risk noktasına ulaşacak.

Evrende her an hareket halinde olan irili ufaklı milyonlarca göktaşı (meteor) vardır. Bunların bir gezegen ya da yıldıza çarpması sonucunda oluşabilecek etkiyse, göktaşının büyüklüğüne göre değişmektedir. Bilim adamlarının araştırmalarına göre, her yıl bu göktaşlarından ortalama 50.000 tanesi Dünya’nın atmosferine girmektedir.

Yalnızca Dünya'ya özgü olan atmosfer tabakası, içerdiği oksijen sayesinde göktaşlarının sürtünmeyle alevlenmesini ve bu şekilde yere çarpıncaya kadar büyük kütle kayıplarına uğramasını sağlamaktadır. Bir başka deyişle atmosferin koruyucu etkisi sayesinde Dünya her gün yaşanması olası felaketlerden korunmaktadır.

Daha önce Dünya'ya düşen bazı göktaşlarının Dünya'nın jeolojik ve ekolojik yapısında, önemli değişikliklere neden olduğu bilinmektedir. Bunlardan biri 20. yüzyıl başında 30 Haziran 1908 tarihinde Sibirya'nın Tunguska bölgesine düşen 60 km. çapında olduğu tahmin edilen göktaşıdır. Bu göktaşı 2000 km2'lik ormanı yok etmiş ve Hiroşima'ya atılan atom bombasının bin katı büyüklüğünde bir patlamaya neden olmuştur. Söz konusu bölgede hiç kimsenin yaşamaması mutlak bir felaketi engellemiştir. Tahminlere göre aynı taş, örneğin Eyfel Kulesinin tepesine düşmüş olsaydı, tam on milyon kişinin yok olmasına neden olacaktı.

İzmir'de havanın kararmasıyla birlikte ilginç görüntü ortaya çıktı. Ay ile yıldızın yakınlaşarak, Türk Bayrağı'na benzemesi görenleri hayrete düşürdü.

Havanın güzel, haftasonu olmasını fırsat bilerek kendilerini sokağa atan İzmirliler, bu doğa olayını çıplak gözle izlediler.

SOĞUKLARIN NEDENİ BELLİ OLDU




Soğuklara, Kuzey denizindeki buzul erimesinin yol açmış olabileceği ileri sürüldü


Avrupa'nın bir bölümünü de içine alan coğrafyada son yıllarda görülen aşırı soğuklara, Kuzey denizindeki buzul erimesinin yol açmış olabileceği ileri sürüldü. Atlas Okyanusu'nun uzantısı olan Kuzey denizi, İngiltere ile Avrupa kıtası arasında yer alıyor.

NORMALDEN DAHA FAZLA KAR DÜŞMESİNE NEDEN OLDU

Uydu gözlemlerinin başladığı 1979'dan beri toplanan verilerin, 2010 sonbaharında Kuzey denizindeki buzulların yüzölçümünün yüzde 29,4 oranla bir milyon km2 küçüldüğünü gösterdiğini belirten Amerikalı bilimadamları, bunun Fransa'nın yüzölçümünün iki katı olduğuna işaret ettiler.

Çalışmalarını Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin internet sayfasında yayınlayan araştırmacılar, kuzey buzullarındaki küçülmenin ABD'nin kuzeydoğusu, Avrupa'nın kuzeybatısı ve ortası ile Çin'in kuzeyinde kışları normalden çok daha fazla kar düşmesine neden olduğunu gösterdiğini belirterek, buzullardaki azalmanın kuzey yarıkürede kışları atmosferdeki dolaşımda değişikliklere yol açtığına işaret ettile

DÜNYANIN ORTASINDA BİR KALP




Amazon'un yağmur ormanlarının kalbi burada atıyor.

Kimi zaman doğa sıradan doğa şekilleri tesadüf eseri biz insanlara tanıdık şekillere bürünüyor. Örneği Amazon'un ortasındaki bu kalp şekli dünyanın ciğeri olan yağmur ormanlarına farklı bir anlam katıyor.

KARLI HAVALAR GÖZLERİ BOZAR




Güneş ışınları karda yerden kırılarak gözlerimize geldiği için karlı havalarda çıplak gözle dolaşmak gözlerimizi bozar.

Astronotların boyları, uzaydaki yer çekiminin olmayışı nedeniyle ortalama 3.6 cm uzar.

DÜNYA BUZUL ÇAĞINA GİRDİ !



"3 Mart 2012 220 bilim adamı tarafından 2 yılda tamamlanan “Aşırı Hava Koşulları Özel Raporu”na göre, 21. yüzyılda aşırı soğukların görülme sıklığında azalma, aşırı sıcaklıkların görülme sıklığında ise yüzde 99-100 olasılıkla dünya çapında bir artış yaşanacak.

DÜNYA BUZUL ÇAĞINA GİRDİ

Çevre ve Şehircilik Bakanlığının “Çevre ve Şehir Dergisi”nde yayımlanan makaleye göre, Birleşmiş Milletler tarafından desteklenen ve dünyanın önde gelen iklim bilimcilerinin yer aldığı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) “Aşırı Hava Koşulları Özel Raporu”nu hazırladı. 


SEL RİSKİ ARTACAK, KURAKLIKLAR ŞİDDETİNİ ARTTIRACAK

Raporda verilen bilimsel modellere göre ise, yüzde 90 ve yüzde 100 gibi bir oran ile ısı dönemleri ve sıcaklık dalgaları karasal alanlarda daha uzun, sık ve yoğun bir biçimde gerçekleşecek. Yani, 20 yılda bir yaşanan rekor sıcaklıklar artık her yıl yaşanacak. Bunun, sıcaklık değişimlerine hassas olan yaşlılar ve çocuklar için ciddi bir etkisi olacak.

Raporda dikkat çeken diğer noktalar ise şöyle:

“Aşırı yoğunlaşma ve metrekareye düşen yağış miktarı 21. yüzyılda dünyanın her yerinde artacak. Özellikle yüksek enlemli ve tropik bölgelerde kış aylarında bu oranlar zirve noktalara ulaşacak. Yoğun yağış miktarları ve ona bağlı fırtınalar da küresel ısınmanın etkisini arttıracak. Bir başka deyişle, 20 yılda bir gerçekleşen ani sağanaklar artık beş yıllık dönemlerde gerçekleşecek. Bu da dünyadaki sel riskini arttıracak. Dünyanın başka yerlerinde ise azalan yoğunlaşma ve artan su kaybı ile kuraklıklar şiddetini arttıracak. En hassas bölgeler ise Güney Avrupa ve Akdeniz bölgesi, Orta Avrupa, Kuzey Amerika, Orta Amerika ve Meksika, Kuzeydoğu Brezilya ve Güney Afrika olacak.

Tropikal siklonların neden olduğu şiddetli yağışlar, sera gazı salınımlarının sebep olduğu ısınma nedeniyle artacak. Isı dalgalarındaki değişimler, buzulların erimesi ve kutuplarda bulunan donmuş kara parçalarındaki bozulma büyük olasılıkla yüksek dağlarda eğim değişikliklerine, büyük kütlelerin yer değiştirmesine ve buzul göllerinde taşkınlara neden olacak.

1979 ila 2004 yılları arasında geçen 25 yıllık süreçte doğal afetlerden ölümlerin yüzde 95'i gelişmekte olan ülkelerde yaşandı. Eğer daha sık ya da daha şiddetli felaketler yaşanırsa, dünyada yaşanılabilir olan bölgeler azalacak. Bu da beraberinde göçlerde bir artışı getirecek. Mercan adalar gibi sular altında kalma tehlikesi olan yerlerde pek çok kişinin göç etmek zorunda kalması olasılığı var.”

Rusya Federasyonundaki bütün ırmakların Baykal gölünü doldurması için bir yıl akması gerekir. Dünya tatlı su varlığının % 20 ye yakını buradadır.


Tuz gölü 1-2 m arasında olan derinliği ile en az derinliğe sahip gölümüzdür.

Türkiyenin en uzun mağarası Tilkiler düdeni Mağarası, 6.818 m ile Antalya, Manavgat Ilçesi Oymapınar Baraj alanında yer almaktadır.

DEV ÖRÜMCEK AĞLARI




Pakistan'da yaşanan bir selin arkasında bıraktığı izlerden biri de dev örümcek ağları oldu. Sudan kaçan örümceler ağaçlara kaçıp ağlarını ağaçlara örmüşler. Ağaçlara kaçan örümcek sayısı fazla olunca, ağaçlar tümüyle örümcek ağları ile sarmalanmış ve farklı bir görüntü oluşmuş.

Görüntüsü ürkütücü olsa da bu ağların oldukça faydalı bir yönü var. Sel nedeniyle artan sivrisinekler bu ağlara takılıyor böylece sivrisinek nüfusu kontrol altında kalıyor. Bu sayede sivrisineklerle yayılabilecek hastalıkların yayılması azalıyor.

BU PATLAMA DÜNYAYI KARIŞTIRACAK


Güneş'te meydana gelen patlama, tüm dünyada elektrik ve uydu navigasyon sistemleri ile uçuşları etkileyecek.. 
Colorado'daki Uzay Hava Tahminleri Merkezi, salı gecesi Güneş'te son beş yılın en şiddetli patlamasının meydana geldiğini ve ortaya çıkan radyasyonun bu gece yarısından itibaren Dünya'da iletişim ve elektrik sistemlerini etkileyebileceği uyarısında bulundu.

Manyetik fırtınanın, elektrik sistemlerini etkileme potansiyeli taşıdığını belirten yetkililer, fırtınanın yaydığı elektro manyetik dalgaların uydulara da zarar verebileceğini söyledi.

Yetkililer, fırtınanın yol açtığı radyasyon nedeniyle Kuzey ve Güney Kutbu üzerinden uçuşların da yapılamayacağını kaydetti.

KIZIL RENKLİ YAĞMUR


2001 YILINDA 25 TEMMUZ'DAN 23 EYLÜL'E KADAR HİNDİSTAN'IN KARELA BÖLGESİNE YAĞAN HER YAĞMUR KIZIL RENKTE OLDU. TAHMİNLERE GÖRE HİNT OKYANUSU'NDA OLUŞAN MİKROSKOPİK YOSUNLAR BUNA NEDEN OLDU.. İŞE YAĞMUR DOLU KOVANIN RESMİ...

Dünya'ya en yakın yıldıza arabayla gitmeye kalksak, bu 26 milyar yıl sürerdi. (Saatte 100km hızla)

Yüzölçümüne göre Konya Hollandadan büyüktür.

11 Mayıs 2012 Cuma

MAVİ GÜNEŞ



Mısır'ın başkenti Kahire yakınlarındaki piramitlerin güvenlik kameraları, 14 Aralık 2006'da saat 16.47'ten başlayan garip bir olayı kaydetti.

Güneşin rengi, yaklaşık 15 dakika boyunca maviye döndü. Görüntüler daha sonra bir grup fizikçi tarafından incelendi. "Mavi güneş olayı" ile ilgili hazırladıkları raporda şu ifadeler yer aldı:

"Güvenlik kamerası tarafından kaydedilen ve ilk kez belgelenmiş olan 'mavi güneş olayı', bugüne kadar sadece 5 kez yaşanmıştır. En son 'mavi güneş olayı' 1950'de İskoçya'nın Edinburg kentinde meydana geldi."

Ancak bilim adamları yazılı raporlarında, olaya neden olan etkenlere yer vermediler. Bugün de süren araştırmalarla ilgili bazı bilim adamları "mavi güneş olayının" havadaki kirliliğe bağlı olduğunu savunuyor. Ancak bir başka grup bilim adamı, da bu tezi "1950'lerde
bu denli bir hava kirliliği yoktu. Aynı oranda kirlilik yoksa, olay nasıl aynı şekilde gerçekleşebilir?" diyerek tartışmayı sürdürüyor.

Bu, sabah yazan bildiğimiz 9-10 gibi değil sabah ezanıyla veya daha erken anlamına geliyor öğlen yemeği yok yalnızca akşam yemeği var bu da hergün oruç gibi olduklarını gösteriyor ve iftarlar da yedikleride bir insanı ayakta tutamayacak kadar az hatta 26 haziran da yani yaz günü kahvaltı bile yapmamışlar 18 temmuzda ise akşam yemeği yememişler. Şu anda böyle birşey olsa insan metabolizması buna dayanamaz bayılırdık, şu günler ramazan iftar çok zor geliyor fakat onlar iftarda bile karınlarını doyuramıyorlardı. Herkes bilsin atasını, nasıl olduklarını görün. Kimseden de korkmayın dünyada kimin var böyle atası ki biz ondan korkalım ???

DÜNYA İKİYE AYRILABİLİR





Yapılan araştırmalara göre dünya üzerinde 10 şiddetinde bir deprem olursa dünyanın ikiye ayrılabileceği düşünülmektedir.